1 Kasım 2018 Perşembe

BOŞANMA SÜRECİNİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİNİ NASIL AZALTABİLİRİZ ?




                                


BİZ AYRILIYORUZ
Hayatın en tatsız süreçlerinden biri olan boşanma süreci ne yazık ki ülkemizde son zamanlarda çok sık görülmekte. Aile içerisinde şiddet, ekonomik olumsuzluklar, sağlık problemleri, şiddetli geçimsizlik, aile içi iletişim bozuklukları, aldatma gibi bir çok neden çiflteri ayrılık sürecine getiriyor. Böylesi yıpratıcı yorucu yaşanmışlıklar ise boşanma sürecini kaçınılmaz kılıyor.  Boşanma süreci resmi prosedürlerin yerine getirilmesi, mal paylaşımları, yeni yaşam planlarının yapılması ve en önemlisi de çocuklara durumun izahının yapılmasını gerekli kılan bir süreç.

Bu yazımızda  boşanma sürecinde çocuklar üzerinde oluşabilecek olumsuz durumları en aza indirgemek için dikkat edilmesi gereken konulardan, durumun çocuklara nasıl izah edilmesi gerektiğinden bahsedeceğiz.

Çocuklar için anne-babaları onları varoluş kaynakları, yaşam destekleri, problem çözücüleri, güven, huzur, mutluluk kaynaklarıdır. En kötü anne-baba dahi çocukları için aynı anlama sahiptir. 
Hep deriz ya ' ne olursa olsun o benim annem- babam.'
Çocuk için bu kadar varoluşsal öneme sahip olan anne -babanın boşanacağı bilgisi, çocuklarda varoluş süreçlerinin devamlılığı hakkında kaygılar oluşturur. Ve çocukların bir çok olumsuz duygu ve davranışı deneyimlemesine neden olur.  Bu nedenle bu kadar derin kaygı yaşayabilecek olan  çocuğa boşanma sürecinin ve sonrasının net bir şekilde izah edilmesi gerekmektedir. Aksi halde çocuğun kaygısı  artarak daha olumsuz sonuçların oluşmasına neden olabilir.


Öyleyse; Boşanma bilgisi çocuk ile nasıl paylaşılmalıdır ?

Öncelikle anne ve baba konuşmayı gerçekleştiriken bir arada olmalıdır. Tüm negatif duygularını bir kenara bırakarak, durumu olabildiğince doğal bir durummuşcasına anlatmalıdır.  Şayet olumsuz duygularınızı, stresinizi, eşinize karşı duyduğunuz öfkeyi bu ortama yansıtırsanız çocuğun durumu algılayışı da buna bağlı olarak olumsuz etkilenir. 

Konuşmayı gerçekleştirirken dikkat etmeniz gereken bir diğer önemli husus ise yapılacak konuşmanın çocuğun karakterine ve yaşına uygun bir şekilde  yapılmasıdır. Okul öncesi ve ilkokul döneminde olan bir çocukla yapılacak bir konuşmada çocuğun zihninde durumun daha iyi netleşebilmesi için daha somut örnekler verilebilir. 
Örneğin ' Hani sen bazen Ali ile anlaşamıyorsun, onunla eğlenceli oyun oynayamadığın için  onlara gitmek istemiyorsun ya, biz de bazen babanla bazı konularda anlaşamıyoruz ve beraber olduğumuzda güzel vakit geçiremiyoruz.' gibi bir açıklama yapılabilinir. 
Ergenlik döneminde olan veya biraz daha büyük yaş grubunda çocuklarla ise daha çok durum değerlendirmesi yapılarak bir konuşma gerçekleştirilebilinir.

Örnek konuşma
"Yetişkinler bazen birbirlerini farklı şekilde sevmeye başlayabilirler veya bazı konularda anlaşamayabilirler. Bu nedenle ayrı yaşamak isteyebilirler. Fakat çocuklar ve anne-babaları her zaman özel bir bağ ile birbirlerine bağlıdır. Bazen çocuklar  ve anne babalarıda aynı fikirde olmayabilirler ve bu yaşamın bir parçası. Anne-babalar asla çocuklarını sevmekten vazgeçmezler. Ve anne-babalar çocuklarından boşanmazlar. Bu sadece karı-kocalar arasında olur. Biz de annenle/babanla bazı konularda anlaşamadığımız için ayrı yaşamaya karar verdik."

Konuşma gerçekleştirildikten sonraki bir diğer önemli konu çocuğunuzu yeni yaşamında oluşabilecek değişiklikler hakkında yeterli bilgiyi vermek olacaktır. Muhtemelen çocuğunuzun zihninde aşağıdaki sorular yanıt arayacaktır:
Ben kiminle yaşayacağım ?
Annem/babam nerede yaşayacak?
Hangi okula gideceğim ?
Buradan gidecek miyiz ?
Tatillerde yine bir arada olacak mıyız?
Arkadaşlarımı görebilecek miyim?
Siz küsmü olacaksınız ?

Bu sorular ve oluşabilecek diğer soruları  net bir şekilde cevaplamanız çocuğunuzun zihninde oluşabilecek stresi ve kaygıyı azaltacaktır.

Tüm bu süreçler içerisinde çocuğunuzda şok, üzüntü, hayal kırıklığı, öfke veya kaygı gibi duygu durumlarıyla karşılaşabilirsiniz. Bu duyguları arttırmamak adına çocuğunuzun yanında tartışmayın, çatışmayın, yasal süreçler hakkında konuşmayın, bir diğer ebeveynin  diğer aile üyeleri tarafından kötülenmesine müsaade etmeyin. Durum ve gerçeklik her ne olursa olsun kişilerin çocuğun anne ve babası olduğunu unutmayın.
Mümkün oldukça çocuğunuzun günlük rutinlerini  bu süreçte bozmayın. Yaşamını olabildiğince bu süreç öncesi gibi sürdürmesine müsade edin. Oluşabilecek değişimleri mümkün oldukça yavaş yavaş ve aşamalı gerçekleştirin. Bu süreçte elbetteki anne-babalarda bir çok olumsuz ve karmaşık duygu durum içerisinde olacak. Ancak mümkün oldukça dışarıda arkadaşlarınızla görüşerek veya bir uzman desteği alarak süreci yönetmeye çalışın.

Çocuğunuzu duygusal olarak rahatlatmak amacıyla yeri geldikçe aşağıdaki hususlarda bilgilendirebilirsiniz. 

Bu durum senin hatan değil. Anne/baba arasında oluşan bir durum.
Anne-baban ayrılsa bile her zaman senin annen/baban olmaya devam edecek.
Biz seni korumaya, her ne olursa olsun yanında olmaya devam edeceğiz.
Her şey yolunda gitmeye devam edecek.
Annen ve baban her zaman seni sevmeye devam edecek.


Yine süreç içerisinde çocuğunuzun duygularını kontrol edemediği dönemler olabilir. Böylesi durumlarda çocuğunuzun duygularını önemsediğinizi bu duygularının normal olduğunu  ve bunun bir süreç olduğunu söyleyebilirsiniz. 

Örnek konuşma
"Kızım/oğlum bu durumun senin için ne kadar üzücü olduğunun farkındayım. İstersen seni daha iyi hissettirecek şeyleri konuşabiliriz. Annen de baban da seni çok seviyor ve bu süreci bizlerde  yaşadığımız için çok üzgünüz."

Çocukların duygularının aileleri için önemli olduğunu duyma ihtiyacı duyabilirler bu süreçte. Bu nedenle bunu çocuğunuza hissettirin. Duygusal tıkanmalar yaşadığınızda çocuğunuzun duygularını kelimelere dökmesine müsade edin veya yardımcı olun.
En önemlisi ise en büyük destekçisi olun.
"şimdi ne yaparsak mutlu hissedersin? eğlenceli birşeyler yapalım mı?" gibi sorularla konuyu ve dikkatini farklı yönlere çekerek stresini azaltabilirsiniz.

Boşanma süreci boyunca anne-babalar olarak sizlerinde ruhsal ve fiziksel sağlığınıza dikkat etmeniz oldukça önemli bir husus. Sizler ne kadar sağlıklı olursanız ve duygularınızı doğru bir şekilde yönetirseniz bu süreci daha kolay bir şekilde sürdürebilirsiniz.


Aile Dan. Psk.
Büşra Epözdemir




25 Ağustos 2018 Cumartesi

ELALEM NE DER ?



Aman bu saatte tek başına dışarı çıkma 'elalem ne der?'
Bu elbiseyi mi giyeceksin 'elalem ne der'?
Erkek adam böyle mi yapar sonra 'elalem ne der?'
Bak elalemin çocuğuna sen daha otur.

     Bir elalemdir tutturmuş gidiyoruz. Hep bir şeyler söylüyor. Eleştiriyor. Hiç susmuyor. Toplumumuzun kronikleşmiş bireyi 'elalem'. Yukarıdaki cümleleri ve daha nicelerini duymayan yoktur aramızda. Hep bir elalem konuşuyor,bizi ayıplıyor ve biz utanıyoruz. Sonra da o elaleme göre davranışlarımızı,söylemlerimizi düzenliyoruz.

     Ama Neden ?

     İşin gerçeği elalem dediğimiz şey aslında toplum,çevre, sosyal grup. Her toplumun kendisine göre normları,kuralları,inançları,yaşam biçimi vardır. Sosyal varlık olan biz insanlarda Abraham Maslow'un tabiriyle ait olma gereksinimi içerisindeyiz dolayısıyla toplumla iç içe olma durumundayız.  Bu ihtiyacın karşılanması için de zaman zaman ve belkide çoğunlukla başkalarını mutlu ederek bir topluluğa dahil olabileceğimizi düşünüyoruz. Çünkü insanlara yadırgayacakları duyguları yaşatırsak bizden uzaklaşacakları gibi çokta gerçekçi olmayan bir inancın peşine düşüyoruz.

     Aslına bakarsanız bu elalem dediğimiz şey her zaman çokta kötü bir şey değil. Bizlerin geçmişte yapmış olduğu hataları tekrarlamasını engelliyor. Sonuçta elalem'in bir kural ve çerçevesi var ki çoğu zaman fayda sağlar çünkü toplumun ihtiyaçları doğrultusunda gelişmiştir bu kurallar. Ancak bu elalem'in ne diyeceği korkusu zihnimizi bulandırmaya, içimizi daraltmaya başlıyorsa burada bir problem var demektir. Çünkü bu korku yükseldiği zaman kendimizi elaleme muhtaç ve güvensiz hissediyoruz. Böylece ya başkalarına göre yaşamaya başlıyoruz ya da insanlardan uzaklaşıyoruz. Sonuç olarak kendimize olan saygımızı kaybediyoruz ve sosyal olarak yabancılaşarak ötekileşiyoruz.


     Benim Elalem korkum var mı ?

    Yapmak istemediğin şeyleri yapıyor ve bu yüzden içerleniyorsan, ne istediğini bilmiyorsan ya da hiç bu konu üzerine düşünmediysen, gerçekten inanadığın şeyleri ifade etmekten korkuyor/çekiniyorsan, insanlardan kaçınıyor veya hoşlanmadığın insanlarla vakit geçirmek durumunda kalıyorsan, karar almakta zorlanıyorsan, sürekli insanların senin yanında üzgün sıkılmış olduklarını hayal ediyorsan ELALEM  NE DER? korkusu yaşıyorsun demektir.

    İyi haber şu ki bu korkuyu yaşıyor olmanın tek sorumlusu sen değilsin. Çocuklarını; böyle davranırsan kimse seni sevmez, bak falancanın kızı şurayı kazanmış sen daha otur, hiçbir şeyi beceremezsin, cahilsin vs... gibi öz güven kırıcı söylemlerle yetiştiren aileler bu durumun paydaşı. Kötü haber bu durumu sürdürüyor ve çözmüyor oluşun seni bu paydaşa ortak yapıyor.

    Peki bu durumdan nasıl kurtulabilirim ?

    Öncelikle diğer merkezci olmaktan vazgeçmelisin. Merkeze kendini almalısın. Bunu başardığında insanlar seni sen olduğun için kabullenmiş olacak, onlara göre yaşamış olduğun için değil. Bunun bir diğer avantajı da hata yaptığında  durumu kabullenmek senin için daha kolay olacak çünkü bu senin kendi tercihinle yapmış olduğun bir hata. Oysaki başkalarına uyum sağlamak için yapacağın bir hatayı kabullenmek bu kadar kolay değildir. Çünkü başkaları için hata yaptığında keşke der, pişmanlık duyarsın ama kendi hataların sana büyümeyi öğretir. Başkalarını daha kolay affetmeni sağlar. Bazen yaptığın hatalar başkaları tarafından yanlış anlaşılabilinir. Eğer hata kendi şahsi hatan ise iyi niyetini kalben hisseder, iç huzura daha kolay kavuşabilirsin. Zihinsel olarak daha rahatlarsın ve elalem ne der diye kaygılanmaktansa kendine odaklanırsın.

   Diğer merkezli olmanın getirdiği bir diğer sonuç ise sen başkaları için ne kadar iyi olursan ol, ne kadar çaba harcarsan harca seni olumsuz söylemlerle yargılayabilirler ve herşeyi yapmış olmana rağmen nerede hata yaptığını düşünür durursun. Yeri gelir kendini kullanılmış  ve değersiz hissedersiniz. Aslında problem insanlarda değildir.  senin onlarla seni sevsinler, yargılamasınlar diye kendinden ödün verdiğin bir ilişki kurmuş olman problem. Oysaki kendini merkeze alsan sen sen olduğun için yanında olan insanlarla ağı oluşturmuş olsan, vermiş oldukların ve çabaların seni mutlu ederdi. Kendin mutlu olduğun için çabalardın başkalarını mutlu etme gayesiyle değil. Ve kimseden bir beklentiniz olmayacağı için elalem ne der diye bir kaygın olmazdı.

     Zihnini elalem ne der sorusundan uzaklaştırmak istediğinde kendini bir eyleme dökebilir ve odağına eylemi alabilirsin. Bu eylemin bir hedefi olursa diğerlerine odaklanmaktansa hedefine odaklanabilirsin. Bu bir kurs olabilir, bir başarı hedefi olabilir, sana katkı sağlayacak ve seni geliştirecek sonunda da mutlu edecek her şey olabilir. Kendini bir şekilde hayatın akışına bırakman lazım, başkalarının yargılarına değil.

   İyi yönlerinin farkında olan, güçlü yanlarını bilen ve güvenebileceğiniz insanlarla beraber olun. Sevildiğin ve desteklendiğin ortamlarda , arkadaş grupları içerisinde olmayı tercih et.
   Yapacağın bir davranışta kaygın yine çok artıyorsa ' en kötü ne olabilir ki?' sorusunu kendine sor. Çekindiğin kişilerle konuş , fikirlerini al ve kendi isteğin doğrultusunda değerlendir.
   Kendinle içsel konuşmalar yap. 'Tam olarak ne istiyorum?' sorusuna cevap ver. Kararlarını kendi isteklerin doğrultusunda al.
   Ne yazık ki insanların ağzı torba değil ki büzesin. Bu nedenle senin için neyin önemli olduğunu bul. İnsanların bu durum üzerine neler diyebileceğini,yapabileceğini listele ve kendini bunlara hazırla.


Bir başkasının senin hakkındaki görüşleri senin gerçeğin olmak zorunda değil (Les Brown)

Unutma...

Aile Dan. Psk.
Büşra Epözdemir



14 Temmuz 2018 Cumartesi

KORKU PSİKOLOJİSİ



     Korku bebeklik döneminden Hatta bazı araştırmalara göre anne karnı sürecinden yaşlılık dönemine kadar süren insan yaşamında herkesin deneyimlediği doğal bir duygudur. Ayrıca oldukça etkili İlkel bir duygudur. Korkunun biyolojik ve psikolojik açıdan farklı iki boyutu vardır. Bu duygu hem psikolojik hem de fizyolojik olarak bizleri etkilemektedir. Korku ile ilgili bir diğer önemli konu ise oluşumu ve aktarımı ile ilgilidir. Oluşum ve aktarım süreci sonrasında birçok psikolojik rahatsızlık gelişebilmektedir. Tüm bu konulardan başka önemli bir yönü de toplumsal korku konusudur.

     Bizi korkutan bir durumla karşılaştığımızda bedenimizde bir takım değişimler meydana gelir. Bedenimizde terleme, kalp atışının artması, yüksek derecede adrenalin salgılanması, göz bebeklerinin büyümesi gibi değişimler meydana gelir. Tam da bu süreçte beyin 'kaç ya da savaş' tepkisini verir ve beden bu tepkiye göre kendisini düzenler. Bu tepki evrimsel bir tepkidir ve hızlı, otomatik bir şekilde gerçekleşir.

     Hepmiz korkuya fiziksel olarak aynı tepkiyi verirken, duygusal olarak verdiğimiz tepkilerimiz değişebilir. Örneğin birçok kişi adrenalini ve korkuyu sevebilir ve buna bağlı olarak extrem sporları tercih edebilir. Buna karşın birçok kişide korkuya negatif olarak bakabilir ve kendisinde korku oluşturabilecek eylem ve olaylardan uzak durabilir.

     Korkunun psikolojik boyutunda ise dozajı çok önemlidir. Üzerimizde korku oluşturan uyarıcılara karşı verdiğimiz tepki aşırı yüksek veya aşırı düşük gibi bir tanımlama içerisinde ise birçok psikolojik rahatsızlıkla karşı karşıya kalma ihtimalimiz var demektir. Örneğin fobiler bu konuda en yaygın şekilde karşımıza çıkan korku temelli psikolojik rahatsızlıklardır. Şunu belirtmemiz gerekiyor ki bir konuyu fobi veya psikolojik rahatsızlık olarak tanımlayabilmemiz için o korkunun hayatımızı işlevsiz hale getirmiş olması gerekmektedir. Normal hayatımızda hepimiz elbette ki birçok korku olayını deneyimleriz. Psikolojik rahatsızlık olarak tanımlayabileceğimiz fobiler:

Klostrofobi: Kapalı alan korkusu
Akluofobi:  Karanlık korkusu
Aviofobi:     Uçuş korkusu
Glossofobi: Topluluk önünde konuşma korkusu
Kakorofiyofobi: Başarısız olma korkusu.
Sosyofobi: Toplumdan genel olarak insanlardan korkma korkusu gibi fobilerdir.

Peki bu korkular nasıl oluşuyor ?

     Korku üç şekilde oluşabilir. Birincisi içgüdüsel bir tepkidir. Örneğin yüksek bir sesi aniden duyduğumuzda içgüdüsel olarak korkarız. Aniden bedenimize dokunulduğunda korkarız çünkü zihnimiz tehlike var mesajını verir bize ve bizi 'kaç ya da savaş' tepkisine yöneltir. İkinci nedeni ise korkunun öğrenilmiş olmasıdır. Bizler korkuyu bir kişiden ortamdan veya durumdan öğrenebiliriz veya geçmiş deneyimlerimizle bağlantılyarak korkular oluşturabiliriz. Örneğin köpekten korkan bir annemiz varsa biz de köpeği korkulacak bir nesne olarak tanımlarız zihnimizde. Küçükken bir köpek bizi kovalamışsa bütün köpeklerin bizi kovalayacağı düşüncesiyle tüm köpeklere karşı bir korku geliştirebiliriz. Üçüncü neden ise korkunun zihinsel olarak üremesidir. Bu kültür üzerinden bize aktarılan bilgiler sonucu oluşabilir.Dini inançlar üzerinden oluşturulan korkular olabilir. Veya sosyal medya ve televizyon gibi kaynaklar üzerinden oluşturulan korkular olabilir. Örneğin yakın zamanda ülkemizde birçok yerde bomba patlamaları oluyordu ve insanlar sokağa çıkmaya korkuyorlardı. Telefonlarımıza istihbarat alındığına, belli yerlere gitmemiz konusunda doğru /yanlış mesajlar geliyordu ve haliyle toplumsal bir korku oluşuyordu.

Sonuç olarak bizleri biyolojik ve psikolojik olarak etkileyen korku hayatımızın her döneminde ve herhangi bir yerinde karşımıza çıkabilir. Korkunun kontrol edilememesi ve seviyesinin yükselmesi bizleri birçok psikolojik rahatsızlıla karşı karşıya bırakabilir. Hayatın akışında korku, kimi zaman bizleri uyaran ve tehlikeden koruyan bir yönüyle de var olmaya devam eder. Varoluşunu ise içgüdüsel tepkiler, sosyal öğrenmeler ve zihinsel imajinasyonla sürdürebilir.


AİLE DAN. PSK
BÜŞRA EPÖZDEMİR