22 Ekim 2016 Cumartesi

BENİM AİLEM SAĞLIKLI MI ?

                                                    BENİM AİLEM SAĞLIKLI MI ?

    Her birey yaşama bir aileye katılarak başlar. Birey aile içerisinde gelişimini sürdürürken kendisini bir sistem içerisinde bulur. Biz buna AİLE SİSTEMİ diyeceğiz.
 Peki bu sistem içerisinde nerler var?
    Aile sistemi küçük çapta anne, baba ve çocuğu ifade ederken , geniş çaplı olarakta nineler, dedeler, teyze, amca ,dayı , hala, kuzen gibi bir topluluğun etkileşimi, iletişimi, rol paylaşımı, ev içi kurallları gibi durumları ifade eder. Öyleki bu sistem tamamen kişiler arası ilişki ve iletişime bağlıdır.
    Ailede bir birey problem yaşadığı zaman, bu problem tüm aile üyeleri üzerinde farklı etkiler oluşturur. Örneğin ailedeki bir çocuğun ciddi bir rahatsızlıktan dolayı hastahanede yatmak zorunda kalması aile sistemi (düzeni) üzerinde bazı problemlerin oluşmasına neden olacaktır. İşte bu noktada ailenin bu problemle baş etme yöntemi, ailenin düzenini sağlıklı bir şekilde sürdürmesine veya sisteminin bozulup başka problemlerin oluşmasına neden olacaktır.

    Öyleyse aileler problemli bir durumla karşılaştıkları zaman sistemlerini nasıl sağlıklı tutacaklar ?

  Aileler sistemlerini bozacak problemlerle karşılaştıklarında aile içinde  bu probleme işaret eden geri bildirim almaya başlarlar. Örneğin yeni bebek sahibi olan bir çift düşünelim. Bebek konusunda tecrübesi olmayan bu çiftimiz bebeğin ağlaması üzerine bir sorun yaşamaktadır. Baba eşini bebeği susturamamak ile suçlar ve eşler arasında çatışma çıkar. Böylesi bir durumda çift sorunu çözme yöntemi olarak sürekli tartışmayı seçerse muhtemelen ilişkileri gittikçe zedelenecek ve daha sıkıntılı bir sürece doğru ilerleyecektir. Sonuç olarak sağlıksız bir aile yapısı oluşacaktır. Eğer bu çiftimiz daha birbirine destek olacak , birbirlerini suçlamadan sorunun çözümüne odaklanacak olursa sorunu işbirliği içerisinde daha kolay şekilde çözecek aile dengelerini koruyacak önlemler alacaktır. Bu nokta sorunun algılandığı bu geri bildirimi doğru değerlendirmemiz ve soruna sorun olarak değilde 'Bu sorunu nasıl çözebiliriz' bakış açısıyla bakmamız gerekecektir.
  Ailelerin sistemlerini sağlıklı tutmaları için önemli olan bir diğer konu ise aile üyelerinin birbirlerine ve ailelerinin bütününe olan bağlılığıdır. Sağlıklı bir ailede  kişiler aile üyelerinin gelişimi için fedakarlıkta bulunurlar. Beraber zaman geçirmekten zevk alırlar. İyi günde ve kötü günde biribirlerine destek olurlar. Aile içerisinde sadakat vardır. Aile içinde küslük ve alınganlık gibi durumlar uzun sürmez. Tüm bunlar ailenin iç dinamiğini canlı tutar ve bir güven ortamı oluşturur.
    Sağlıklı bir aile sistemi içerisinde karşılıklı sevgi, saygı ve övgü vardır. Sofradan kalkarken yemeği pişirene ellerine sağlık demekten çekinilmez. Başarılı olan bir aile üyesi başarısından dolayı takdir edilir, şımarır düşüncesiyle başarısızlılığını görmezden gelme davranışı sergilenmez. Kişisel şiddet ve kavga durumları yaşanmaz. Gergin bir ortam aile üyelerinin birbirlerine olan analyışlı yaklaşımıyla yumuşatılır.
   Sağlıklı aileler birbirleri ile vakit geçirmek konusunda isteklidirler. Beraber geçirdikleri vakitten zevk alırlar. Beraber günü birlik piknikler, konserler, sinema, yürüyüşler gibi etkinlikler düzenlerler. Ve bu etkinlikleri sırf yapmış olmak için değil beraber paylaşımlar yaparak kişsel görüşlerini ifade ederek verimli bir şekilde gerçekleştirirler. Yani çocuğu ile parka çıkan bir baba çocuğunu oyun alanına bırakıp elindeki dergiyi okumaya koyulmaz. Bunun yerine çocuğu ile oyun alanında oynamayı tercih eder. Ölüm, yıldönümü, evlilik gibi aile için önem taşıyan zamanlarda birlik ve beraberlik içerisinde olurlar. Duygu, düşünce ve yaşam tecrübelerini paylaşarak aile bütünlüğü hissi içerisinde olurlar.
   Sağlıklı aileler etkili iletişim örüntülerine sahiptir. Aile içerisinde sözel ve sözel olmayan ifadeler yargılayıcı, suçlayıcı , bastırıcı, küçük düşürücü bir tavırda sergilenmez. Odasını toplamayan bir çocuğa 'çok pasaklısın, ne dağınık bir insansın' demek yerine 'odan biraz dağılmış sanırsam beraber bir bakalım mı? İstersen sana toplamanda yardımcı olabilirim?' gibi teşvik edici bir tavır sergilenir. Aile üyeleri birbirlerini can kulağı ile dinlerler ve bunu beden dilleri ile de desteklerler. Dinleme esnasında göz teması kurarak konuyla ilgili geribildirimler verirler. İletişimlerine empatik ve anlayışlı bir düşünce yapısı eşlik eder. Söz almak için yarış, rekabet yaşanmaz. Herkes konuşması gerektiği zaman konuşabilir ve söz hakkı alabilir. Kimsenin sözü kesilmez. Konuşulan konu hakkında sessizliğe bürünülmektense aile üyeleri her konuyu açıkça ortaya koyarak adeletli bir şekilde tartışırlar.
 Aile için üzerinde konuşulması zor olan konular açıldığında rahatlatıcı bir konuşma yapılır gerekli durumlarda konu üzerine mizahda bulunulur. Konu aile üyeleri üzerinde üzüntüye neden oluyorsa konu kapatılmaz aksine üzerine daha çok konuşularak çözüm aranır.
  Aile içerisinde rollerin açık olması oldukça önemlidir. Bu roller net bir şekilde  ve üzerine konuşularak belirlenmiştir. Ve bu roller bireylerin koşullarına uygundur. Örneğin büyük kız çocuğunun anne rolüne bürünmesi ve bu rolün kardeşlerce ablaya verilmiş olması, bu role hazır olamayn bir abla için sorun oluşturabilir. Bu nedenle roller kişilerin becerilerine uygun bir şekilde belirlenir.Sorumluluklar kişilerin özelliklerine göre verilir. Roller karşılıklı olarak değiştirilmeye elverişlidir ve esnektir. Gerekli durumlarda rol ve sorumluluk değişimi gerçekleştirilebilinir.
    Sağlıklı ailelerde kuşaklar arası koalisyon yoktur yani dede ile baba ağız birliği  yaparak evin küçük çocuğunun davranışlarını kendi dönemlerine göre değerlendirip, 'bizim zamanımızda...' diye başlayan cümleler kurararak  yargılamalarda bulunmaz. Aile üyelerinin ilişki sınırları bellidir. Herkes anne,baba, dede, nine, kardeş ile nasıl bir iletişim sınırı koyması gerektiğini bilir. Yani çocuk babasına çocuğuymuş gibi davranmaz.
Ev kuralları aile üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik belirlenmiştir ve duruma göre değiştirilebilinir esnekliktedir. Örneğin 16 yaşında iken eve giriş saati 8 olan bir çocuğun 25 yaşında işten geç çıkan bir genç olduğunda eve giriş saati aynı olmayacaktır.
    Kriz durumlarının ele alınış şekli de aile sağlığı açısından oldukça önemlidir. Sağlıklı aileler beklenmedik bir durumla karşılaştıklarında 'eyvah bittik, mahvolduk' şeklinde sorunu ele almaktansa daha pozitif ve sağduyulu bir şekilde değerlendirme yaparlar. Aile içerisinde bir kayıp yaşandığı zaman bu durum açık bir şekilde ifade edilir ve tanımlanır. Mesela iflas etmiş olan bir baba iflasını aile üyelerinden gizlemektense her bir üyeyi karşısına alarak durumu açıkça anlatır ve değerlendirmeye sunar.
 
    Buraya kadar bahsedilen konulardan da anlaşılacağı üzere sağlıklı bir aile yapısının sırrı, öncelikli olarak ailelerin birbirlerine olan bağlılığında, geliştirmiş oldukları etkili iletişim örüntülerinde, aile içi rollerin ve sorumlulukların açıkça belirlenmiş olmasında, aile içi kuralların aile sisteminin ihtiyaçlarını karşılamaya uygun olmasında, sonra ise ailenin sorunlara karşı bakış açısı ve geliştirdikleri çözüm yollarında saklıdır. Aile sistemimizin içerisinde bulunan  ve belkide bir çoğunun farkında olmadığımız tüm bu etkenler aile sağlığımız üzerinde belirleyici durumdadır.
   Sizlerde kendi ailenizi bu çerçevede değerlendirerek eksik olan gelişmesi gerekn konular üzerinde çalışarak aile sağlığınıza destekte bulunabilirsiniz.


 Sağlıklı bir aile yaşantısı dileği ile ...
  
   
 
 
  
  



    

1 Ekim 2016 Cumartesi

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ




           ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ


   Herkesin çok sık duyduğu bir durumdur özgüven eksikliği. 
Bir çok ebeveyn çocuğunun çok pasif olduğundan başkalarıyla konuşmaya çekindiğinden yakınır, kimi öğretmen bazı öğrencilerinin derste parmak kaldırmaya çekinmesinden bahseder, kimi çalışan patronuna karşı kendisini hep suçlu hissettiğini işinde başarılı olmadığını söyler, bazı kişiler ise sosyalleşememek ile ilgili bazı problemler yaşar. Tüm bu durumlar ve daha fazlası özgüven eksikliğinin bir işareti olabilir. Bu yazımızda özgüven eksikliğinin nedenleri, özgüven eksikliği yaşayan kişilerin hisleri, düşünce kalıpları ve özgüven eksikliği ile başetme yolları üzerine konuşacağız.

Özgüven Eksikliğinin Nedenleri Nedir ?

    İnsanlar yaşamış olduğu denyimlerden mesajlar alırlar ve almış oldukları bu mesajlar düşünce sistemini oluşturur. Örneğin yapmış olduğu bir davranış sonucunda olumlu sonuç alan bir kişi bu durumla ilgili olumlu bir düşünce yapısı geliştirir ancak olumsuz bir sonuç alan bir kişi ise olumsuz bir düşünce sistemi geliştirir.

   Bu düşünce sistemi geliştirme durumunu özgüven eksikliği ile bağdaştıracak olursak ilk çocukluk dönemi deneyimlerimizin etkisini göreceğiz.

   Özgüven eksikliğinin oluşması sürecinde ilk çocukluk dönemi deneyimleri oldukça önemlidir. Bu dönemde oluşturmuş olduğumuz düşünce kalıpları sonraki dönemlerimizde bizi takip etmekte ve kurduğumuz yeni düşünce kalıplarına yön vermektedir.

   Çocukluk döneminde ebeveylerin anne-babalık görevlerini yerine getirmemesi veya anne-babanın çocuğunu redetmesi, çocukluk döneminde istismara uğramış olmak, yaş itibari ile ihtiyaç duyulan arkadaş grubuna dahil olamamak, çevredeki insanların olumsuz tutumlarına maruz kalmak, diğer insanlar tarafından önyargılı davranılan bir aile veya sosyal gruba dahil olmak, dahil olduğu aile veya sosyal grup tarafından dışlanıyor olmak, sevgi, şefkat, ilgi gibi duyguların eksikliğini yaşamak gibi durumlar özgüven eksikliğinin temellerini atmaktadır.

Geçmiş Yaşamdaki Deneyimler

   Geçmiş, yaşamımızdaki önemli insanların bizlerle olduğu, onların bizi değerlendirdiği, yargıladığı, eleştirdiği , başkalarıyla karşılaştırdığı anlarla dolu bir zaman dilimidir.  Bizler tüm bu bilgileri zihnimizde taşırız.Özgüven eksikliği yaşayan kişilerde zihinlerinde taşıdıkları bu karşılaştırma ve yargılar ile aynı bu kişiler gibi kendilerini yargılamaya ve karşılaştırmaya devam ederler. Örneğin oğlunun sürekli beceriksiz ve işe yaramaz biri olduğunu söyleyen bir babanın oğlu muhtemelen yaşamı boyunca yaptığı hatalarda kendisini babası gibi suçlayacak, kendi kendine işe yaramaz ve beceriksiz olduğunu hatırlatacaktır.  
   Böyle bir durum negatif bir kişisel algı oluştur ve özgüven eksikliğinin altında yatan temel düşünce formlarını oluşturur.

   Geçmiş ile ilgili bir diğer konu ise çocukluk döneminde gelişmiş olan bu negatif düşünce formlarının çocuksu bir bakış açısıyla gelişmesidir. Çocukluk döneminde deneyimlenmiş olan olumsuz bir sonuç çocuksu bir bakış açısyla yanlış algılanıp, yanlış değerlendirildiği için yanlış değerlendirilmiş deneyimleri bize gerçekmiş gibi algılatabilir.Ve bizler hatalı algıları bugünümüze taşıyarak aynı sonuca ulaşacağımız düşüncesiyle özgüven eksikliği yaşıyor olabiliriz. Bu düşünceler belki yaşanmış olduğu döneme uygun olabilir ancak şuan bize yardımcı olmuyor ve zihnimiz tarafından benzer durumlar eskileriyle ilişkilendiriyor.

Önyargılar

   Geçmiş yaşantımızdan elde etmiş olduğumuz olumsuz deneyimler ve bunlara bağlı gelişen olumsuz düşünceler zamanla kalıplaşarak sorgulanmaksızın kabul edilen önyargılara dönüşür. 
    Bu durumda iki süreç ortaya çıkar;
1) Kişi kendi negatif düşüncesine uygun olan her türlü düşünce ve deneyimi göz önünde bulundururken, bu düşünceye ters düşen ve bu düşüncenin işlevsizliğini ispat eden her türlü düşünce ve sonucu görmezden gelir.
2)Kişi deneyimlediği durum olumlu sonuçlansa dahi bu durumu çarpıtarak olumsuz bir sonuç elde edeceği düşüncesine bağlı kalır. Örneğin bir kişi arkadaşı tarafından görünüşü ile ilgili övgü aldığında  ' Ne yani önceden daha çirkin göründüğümümü ima etmek istiyor' veya 'Bu doğru değil beni iyi hissettirmek için böyle söylüyor' diye düşünebilir.

   Özgüven eksikliği sürecinde geçmiş yaşantımızdaki deneyimlerimiz ile önyargılarımız işbirliği yaparak beklediğimiz olumsuz sonuçlara dikkatimizi çeker, olumsuz durumların aynı koşullarda hep var olacağına bizi inandırarak  bizleri geri planda tutar. Bu durumda kişi asıl gerçeği göremez ve kendi zihninde kurduğu asılsız sonuçlara dayanarak kendisini yargılar.

Yaşam Kaideleri
   Geçmiş yaşantımızdaki deneyimlerimiz yaşamsal zorluklarla başedebilmemiz için kurallar oluşturur. Zihin geçmişteki olumsuz deneyimi haklı ve her zaman aynısı olacak şeklinde kodladığı için kişi buna göre kural oluşturacak. Mesela 'başarısız olmaktansa hiç denememek daha iyidir' gibi bir yaşam kaidesi olan bir kişi attığı her adımda olumsuz sonuç elde edeceğine inanadığından dolayı asla yeni bir adım atmayacaktır. Böylece geçmişten gelen düşüncelerini pekiştirecektir. 

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ YAŞAYAN KİŞİLER NASIL HİSSEDER ?
   Özgüven eksikliği yaşayan kişiler genellikle korku ve kaygı içindedirler. kendilerinde bir sorun olduğunu düşünürler ve diğer insanların sürekli onları izlediği, kendilerininde sürekli aptalca şeyler yaptıkları inancındadırlar.
   Kendilerinin değersiz olduğu  ve sevilmeye layık olmadıkları düşüncesindelerdir. Bu düşüncelerle kendilerini utanmış,küçümsenmiş,depresif  ve çaresiz hissedebilirler.
   Sosyalleşmekte zorluk yaşarlar. Bu kişiler başkalarının kendileriyle dalga geçeceği, reddedilecekleri, kendilerine saygı duyulmayacağı ve diğer kişilerin kendisinden daha üstün olduğu düşüncesindedir. Bu nedenle zihinlerindeki bu düşüncelerin gerçekleşmesini sağlayacak bulgular ararlar. Oldukça kırılgan ve hassas duygulara sahiptirler. Zihinlerindeki bu negatif düşüncelerden dolayıda sosyal ortamlara girmekten çekinirler.
    Özgüven eksikliği yaşayan kişilerin tecrübe ettiği bir diğer duygu ise kendilerini hep eksik hissetmeleridir. Kendilerini sürekli başkaları ile kıyaslarlar  ve kendi eksik yönlerine odaklanırlar. 
   Duygularını paylaşmak istemezler. Reddedilmekten veya başkalarını üzmekten korktukları için duygularını bastırabilirler. Bu nedenlede pasif kalmayı tercih ederler.

  
   Genel olarak baktığımızda özgüve eksikliği geçmişimizden ve çocukluk tecrübelerimizden başlayarak gelişen düşünce kalıplarımızın, önyargılarımızın ve yaşam kaidelerimizin bir sonucu olarak bugünümüzde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Varlığı ile bizleri yorucu duygu ve durumlarla karşı karşıya bırakıyor. Yaşam kalitemizi azaltıyor.

   Peki özgüven eksikliği ile nasıl başedebiliriz ?
 Bu süreci yoğun ve yaşamsal aktivitelerimizi işlevsizleştirecek bir şekilde deneyimliyorsak bir uzman yardımına başvurmamız süreci daha verimli atlatabilmemiz açısından faydalı olacaktır.

 Bunun dışında bu süreci aşabilmek için ;

1) Kendinize karşı yönelttiğimiz eleştirel düşünceleri tekrar değerlendirebiliriz. Bu eleştirel düşünceler gerçekten bize mi ait yoksa başkası tarafından bize yöneltilmiş bir düşünce mi ?
2)Becerilerimize ve başarılarımıza odaklanarak kendinize karşı geliştirmiş olduğunuz önyargılarımızı kırabiliriz.
3)Bizi hep aynı olumsuz döngü içerisinde tutatan yaşam kaidelerimizi değiştirebiliriz. Çünkü aynı davranışlarla aynı sonuçlara ulaşacağımız bir gerçek.
4)Geçmiş deneyimlerimizi yeniden değerlendirip bugünle arasındaki farkı keşfedebiliriz.


Unutmayalım;
Kendisiyle savaşan insan değerli insandır. (Jackson Brown)
Şimdi ise olumsuz düşüncelerimizle savaşma zamanı...

Aile Danışmanı Psikolog Büşra Epözdemir